Zeki olsun istiyorsanız, abur-cubur yedirmeyin!

"Çocuğunuzun zeki olmasını istiyorsanız, patates cipslerini bırakıp sebze-meyve yedirin." Bu uyarı İngiliz bilim adamlarından geldi.

free-hidden-object-games-41.widecÇikolata, cips ve keki fazla tüketmek çocukların zekasını olumsuz etkiliyor. İngiltere’deki Bristol Üniversitesinde yapılan bir araştırmanın sonucunda elde edilen bulgu bu…

14 bine yakın çocuk üzerinde yapılan araştırmada küçük yaşlarda aşırı yağ, şeker ve tuz bulunan işlenmiş gıdaları tüketen çocukların zeka seviyesi; balık, sebze ve meyve yiyenlere göre daha düşük çıktı.

 

Araştırmada 3 yaşında abur cubura dayalı beslenen çocukların 8 yaşına geldiklerinde IQ’ları sağlıklı beslenenlere göre ortalama sekiz puan daha düşük oluyor.

Çalışmada, özellikle beynin büyük bir hızla geliştiği 0-3 yaş arasında sağlıklı beslenmenin hayati önemde olduğu uyarısında bulunuluyor.

Bilim adamları, abur cubur tüketiminin sadece kiloya değil aynı zamanda zekanın gelişimine de olumsuz etkileri olduğuna dikkat çekerek ebeveynleri bilinçli olmaya çağırıyor.

AKILLI ÇOCUK YETİŞTİRMENİN SIRRI

İpucu: Çocuklarınıza zeki olduklarını söylemeyin. 30 yıldan uzun süren araştırmalar göstermiştir ki; okul ve hayattaki başarının sırrı zeka ya da yetenek yerine, çalışmaya odaklanmaktır.
“Carol S. Dweck”

Temel Konseptler

Artan sıkıntılar
72513Birçok kişi süper zekâ ve yeteneği başarının anahtarı olarak görmektedir. Ancak otuz yıldan uzun süren araştırmalar göstermiştir ki; yetenek ve zekanın üzerinde fazla durulması, bu özellikler doğuştan geldiğinden değiştirilemeyecekleri düşüncesi, insanları başarısızlığa karşı savunmasız hale getiriyor. Zorluklarla mücadele etmekten kaçmasına ve öğrenme motivasyonunu azalmasına yol açıyor.

İnsanlara gelişim kafa yapısına sahip olmayı öğretmek zeka ya da yetenek yerine çabaya konsantre olmayı teşvik ediyor. Bunun sonucu olarak okulda ve hayatta üstün başarılı bireyler yetişiyor.

Ebeveyn ve eğitimciler çocuklarını gösterdikleri çaba ve kararlılık için (zeka yerine) överler, onları sıkı çalışmak ve öğrenme aşkı ile ilgili hikayeler büyütürlerse, onların gelişim odaklı kafa yapısına sahip olmalarını sağlayabilirler.

Çok zeki bir öğrenci olan Jonathan ilkokulu tereyağından kıl çeker gibi bitirdi.cocukegitimi Ödevlerini yaparken hiç zorlanmadı ve hep A (takdir, pekiyi) aldı. Jonathan bazı sınıf arkadaşlarının neden zorlandıklarını da anlamakta güçlük çekiyordu. Ebeveynleri onun doğuştan yetenekli olduğunu söylediler. Jonathan yedinci sınıfa geldiğinde birdenbire okula olan ilgisini kaybetti ve ödevlerini yapmayı, sınavlara çalışmayı reddetmekte ye başladı. Notları dibe vurdu. Aile büyükleri oğullarının üstün zekaya sahip olduğundan emin olmasını sağlayarak, özgüvenini arttırmak istediler. Fakat bu çabaları Jonathan’ın motivasyonunu sağlamada hiç işe yaramadı. Okul işlerinin sıkıcı ve anlamsız olduğunu söylüyordu.

ogrenci-kizToplum olarak yeteneği onurlandırıyoruz ve çoğumuz doğuştan sahip olunan zeka ile yeteneğin ve bunlara duyulan özgüvenin başarının reçetesi olduğunu varsayıyoruz Aslında, 30 yıllık araştırmanın da gösterdiği üzere, akıl ve yeteneğin fazlaca vurgulanması, kişileri kaybetmeye açık, güçlüklerden korkan ve zayıf yanlarını geliştirmeye isteksiz hale getirmektedir. Bunun sonuçları Jonathan gibi çocuklarda, öğrenim hayatının ilk yıllarında fazla çaba harcamadan akademik başarıya ulaşmaları nedeni ile doğuştan zeki veya yetenekli olarak tanımları ile ortaya çıkmaktadır. Böyle çocuklar aklın genetikle sabit olduğu kanısını ile öğrenmeye çalışmanın, zeki olma(görünme) yanında  önemsiz olduğuna inanmaktadırlar.Hırs gerektiren durumları, hatalarını ve pratik (egzersiz) gerektiren işleri, gelişmek için fırsat olarak görmek yerine, kendi egoları için bir tehdit olarak algılamaktadırlar. Ve bu durum uğraştıkları işler artık onlara kolay gelmediğinde özgüvenlerini ve motivasyonlarını kaybetmelerine yol açmaktadır.

Jonathan’ın ailesinin yaptığı gibi, değişemeyen özellikleri övmek bu düşünce yapısını güçlendirmekte, genç atletlerin iş hayatlarında ve hatta evliliklerinde de mevcut potansiyellerini tam olarak kullanamadan yaşamalarına yol açmaktadır. Diğer tarafta, çalışmamızın gösterdiği gibi gelişime odaklı düşünmeyi öğretmek çalışma ve çabaya odaklanmayı teşvik etmekte ve bu onların okulda ve hayatta çok başarılı bireyler olmalarını sağlamaktadır.

Üstesinden Gelme Fırsatı
bebeginizin-zeki-olmasi-icin-2Araştırmaya ilk başladığımda, 1960′larda Yale Üniversitesinde psikoloji master öğrencisi olarak insanoğlunun motivasyonunun temellerini ve engeller karşısında nasıl ayakta durabildiğini sorgulamaktaydım.  Pennsylvania Üniversitesi psikologları Martin Seligman, Steven Maier ve Richard Solomon tarafından yürütülen havyan deneylerinde, çoğu hayvan, birkaç başarısızlık sonucu durumun ümitsiz ve kendi kontrollerinin dışında olduğuna kanaat getiriyordu. Araştırmacılar, bu deneyimi geçiren hayvanların, durumu değiştirebilecekleri şartlar oluştuğunda bile pasif kaldıklarını izlemişlerdi. Bu hayvanlar çaresizliği (acizliği) öğrenerek kabullenmişlerdi

İnsan türü de çaresizliği (basiretsizlik de denebilir) öğrenebilme potansiyeline sahip olmakla birlikte, her birey engellere karşı aynı şekilde tepki vermemektedir. Şunu merak ediyordum; neden bazı öğrenciler güçlüklerle karşılaştıklarında kolayca vazgeçerken, onlardan daha fazla yeteneğe sahip olmayan diğerleri canını dişine takıp öğrenmeye çalışıyordu.  Kısa süre sona ulaştığım ilk yanıt, bunun insanların neden kaybettikleri konusundaki inançlarında yatıyordu.

42-20180227Başarısızlığın yetenek eksikliği ile ilişkilendirilmesi, suçun haylazlığa atılmasına göre daha de motive edicidir. 1972′de, okulda çaresiz durumda gözüken bir grup ilköğretim öğrencisine, matematik problemlerindeki hatalarının az çalışmaktan kaynaklandığını öğrettiğimde, bu çocuklar problemler zorlaştığında bile çabalamaya devam ettiler. Ve zorlanarak da olsa bu soruların birçoğunu çözdüler. Diğer çaresiz bir grup öğrenci, sadece kolay problemlerdeki başarıları için ödüllendirildiler ve bu ödüllendirme daha zor problemleri çözmeleri için hiçbir fayda sağlamadı. Bu deneyler çalışmaya konsantre olmanın çaresizlikten kurtulma ve başarıya ulaşmada yardımcı olacağının erken dönem göstergesiydi.

Takip eden çalışmalar gösterdi ki, kararlı öğrencilerin çoğu hata yaptıklarında, kendilerini başarısız olarak düşünmek yerine, hatalarını çözülecek problemler olarak görüyorlar. 1970′lerde Illinois Üniversitesinde, ben ve o zamanki mastar öğrencisi asistanım Carol Diener, 60 5. sınıf öğrencisine, zorluk derecesi yüksek genel yetenek problemlerini çözdükleri sırada sesli düşünmelerini istedik.  Bazı öğrenciler hata yaptıklarında “zaten hafızam iyi değildir” şeklinde yorumlarla yeteneklerini eleştirerek kendilerini korumaya alan bir davranış sergilediler.

Baba Unutur

karakalem_uyuyan_ocuk

Dinle oğlum, bunları sana sen uyurken söylüyorum. Küçücük elini yanağının altına sokmuşsun, nemli alnındaki sarı lülelerin yapış yapış ıslak. Odana bir hırsız gibi süzülerek girdim. Birkaç dakika önce kütüphanede oturmuş gazetemi okurken vicdan azabım nefes kesen bir dalga gibi üstüme geldi. Bir suçlu gibi yatağının başucuna geldim. 

Neler mi düşündüm oğlum? Sabah sabah kızmıştım. Okula gitmek üzere giyinirken seni azarladım, çünkü yüzünü ıslak havluyla öylesine silivermiştin. Ayakkabılarının kirli olduğunu görünce sana onları temizlettim. Bazı eşyalarını yere attığında sana öfkeyle bağırdım. Kahvaltı ederken bir sürü kusurunu buldum. Yiyecekleri etrafına saçıyordun, lokmalarını çiğnemeden yutuyordun, ekmeğine çok fazla tereyağı sürmüştün. Sen oyun oynamaya gidiyordun, bense trenime yetişmek zorundaydım. Bana baktın elini salladın ve "Güle güle babacığım" dedin. Ben ise kaşlarımı çattım ve "Dik dur!" dedim sana.

bh4a4o5zd5i0vnd7hAkşamüzeri de durum farksızdı. Eve gelirken seni yere çömelmiş arkadaşlarınla bilye oynarken buldum. Çorapların yırtılmıştı. Arkadaşlarının önünde seni küçük düşürdüm ve kolundan tutup eve götürdüm. Bu çoraplar çok pahalıydı ve giymek istiyorsan dikkatli olmalıydın. Düşün oğlum bunları sana baban söylüyordu!
Hatırlıyor musun? Sonra çalışma odama girdin. Gözlerinde incinmiş bir ifade vardı. Kâğıtlarımın üzerinden sana baktığımda bir an için çıkmaya yeltendin. "Ne istiyorsun?" diye bağırdım sana. 
Hiç bir şey söylemeden koşup boynuma sarıldın ve beni öptün. Hem de büyük bir sevgiyle. Sonra koşarak dışarı çıktın. 
Kâğıdım elimden düştü. Bana neler oluyordu? Sürekli senin hatalarını buluyordum. Seni böyle ödüllendiriyordum. Seni sevmediğim için değil bu; senden çok şey beklediğim için. Seni kendi çağımın değer yargılarına göre değerlendiriyorum çünkü. 
bebek_resimleri_bebek_10Oysaki senin pek çok güzel özelliğin var. Kalbin öylesine yüce ki! Bu gece gelip beni öpüşün de bunu kanıtlıyor. Bu gece başka hiçbir şeyin önemi yok oğlum. Karanlıkta, yatağının yanında diz çöktüm ve çok utanıyorum. Bunları sana uyanıkken anlatsam da anlamazsın biliyorum. Ama yarın gerçek bir baba olacağım. Seninle oynayacağım. Sen acı çektiğinde acı çekecek, sen güldüğünde güleceğim. Dilimin ucuna kötü şeyler geldiğinde dilimi ısıracağım. Kendi kendime sürekli, "O bir çocuk!" diyeceğim. 
Ben seni büyük bir adam gibi gördüm. Oysa ki sen daha küçük bir çocuksun. Daha dün annenin kolları arasındaydın, başını onun omzuna dayamıştın. Ah, senden çok şey bekledim oğlum, çok şey bekledim…
Alıntı:W.Livingston Larned

Ah o eski günler

Boat on the river

Ah o eski günler
Seninle geçirdim saatler
Hepsi Aklımda birer birer
Seninle geçirdiğim güzel günler
Günler geçsin istemezdim
Zaman dursun dilerdim
Hiç unutmayayım isterdim
Seninle geçirdiğim güzel günler
Eskidendi o güzel günler
Dedim ya eskidendi; Gülücükler
Şimdi hepsi bana hatıra teker teker!!!

Geçenlerde Ailemle pazar kahvaltısı yaparken birden aklıma geldi. Neydi o eski günlerdeki TV dizileri Dallas, Bonanza, Tatlı Sert, Kaçak, benim favorim Küçük Ev.

 

Küçük Ev Televizyonda tek kanal varken her pazar karşısına yapışırdık bu dizinin Mary ve Laura’nın serüvenlerini seyredeceğiz diye. Laura zıpır görünürdü ama aslında saf toriğin tekiydi. Mary ise sinsi bir tipti. Uslu gözükür ama saman altından su yürütürdü. Onun usluluğu yüzünden ara sıra evde benim de huzurum bozulurdu. Örnek gösterilirdi, kızardım.

Gece olunca evi uzaktan gösterirlerdi, tüm ışıklar bir bir sönerken herkes teker teker birbirine “iyi geceler” derdi.

Küçük Evin Büyük Öyküsü

images (10)TELEVİZYONUN HAYATLARIMIZA girdiği yetmişli yılları çocuk olarak yaşayanlar ‘Küçük Ev’ adlı diziyi herhalde unutmamışlardır. Onların annelerinin ve hatta babalarının unuttuklarını da sanmıyorum. Dahası, son iki yıl içinde bu dizi bir televizyon kanalında iki kez daha gösterildiği için, bugünün çocukları da Küçük Ev’i, diziye tekrar bakıp ‘hatıra tazeleyen’ anneleriyle birlikte izlemişlerdir herhalde.

Bu dizi sadece ülkemizde değil, ilk olarak gösterime girdiği ABD başta olmak üzere dünyanın hemen her tarafında o kadar popüler olmuş ki, filmin yapımcıları filmin başkahramanı küçük Laura’nın önce kocaman bir kız, sonra anne olduğu dönemlere kadar uzatmışlar filmi. İzleyenler bilir: Dizinin son kısımlarında Laura altı-yedi yaşlarındaki ‘ortanca çocuk’ değildir artık. Büyümüş, evlenmiş, Rose adında bir kızı da olmuştur.

Küçük Ev adlı bu dizinin, içerdiği bir dizi olumlu ve öğretici ögeden dolayılaura bir ‘aile klasiği ’ne dönüştüğünü biliyoruz. Bu, başka ülkeler kadar, bizim ülkemiz için de bir gerçek. Filmdeki diyaloglarla verilen ders; meselâ aile içi dayanışma, sair insanlara karşı anlayışlı yaklaşım, yardımlaşma ve sabır üzerine kurulu ilişkiler, aile içi veya dışı sorunların çözümü aşamasında sergilenen tavırlar, anne ve babanın çocuklara davranış biçimi.. her toplumdan insan için öğretici olmuştur ve hâlâ oluyordur muhakkak. Ayrıca, filmde kendini hissettiren Hıristiyan dindarlığı, meselâ aile efradının yemeklerde duayı asla ihmal etmemesi, ciddi gerilim anlarında İncil okuyarak çare ve çözüm bulmaya çalışan bir baba figürü de, sanırım, başkaca dinlerden olan insanlar üzerinde de dine ve dindarlığa dair olumlu çağrışımlar bırakmış olsa gerektir. Gelin görün ki, yine saydığımız bu son unsurlar yüzünden, bu dizinin esasında Hıristiyanlık propagandası amacıyla hazırlandığını düşünmeyenler de yok değil.

331545_2Tam da burada, birkaç not aktarayım sizlere: Bu dizi, ‘propaganda’ amaçlı bir senaryonun eseri değil kesinlikle. Dahası, esasen, bir senaryo eseri değil! Zira, Küçük Ev diye bir dizi yapılmazdan kırk sene önce, "Küçük Ev" diye bir dizi zaten vardı. Kafanız karıştıysa açıklayalım: Küçük Ev, 1932-1943 yılları arasında yazılmış bulunan ve "Küçük Ev" ana başlığını taşıyan sekiz kitaptan sinemaya aktarılmış bulunuyor. Ve bu sekiz kitap, gerçek bir hayat öyküsüne dayanıyor. Sıkı durun: Küçük Ev’in küçük Laura’sının, yani Laura Ingalls Wilder’ın hayat öyküsüne. Yazarı da, Laura’nın ta kendisi!

ÇOCUKLARIN ÖZ GÜVENİNİ ARTIRMAK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?

ÖZGÜVEN 5

ÇOCUKLARIN ÖZGÜVENİNİ ARTIRMAK İÇİN NELER YAPABİLİRİZ?

Var olmalarının sizin için ne kadar önemli olduğunu onlara hissettirin.
Onlara olan sevginizin başarı ya da başarısızlıklarına bağlı olmadığını, var olmalarının sizin için ne kadar önemli olduğunu ve ne olursa olsun onları daima seveceğinizi söyleyin.
Kendilerine olan özgüvenlerinde sarsıntı gördüğünüz an harekete geçin.
Unutmayın kendine özgüven duymak kendini beğenmişlik ya da kibirlilik demek değildir. Özgüven sadece olduğu gibi kabul edilmiş olmanın verdiği kendini rahat, iyi ve güvenlik içinde hissetmektir. Başarısı ile şımaran, kibirli davranışlar gösteren çocuğun kendisine olan özgüveni yok ya da düşük demektir.
Çocuğunuzun gerçek özgüveni sağlamasında yardımcı olun.
Çocuğunuzun zayıf yanlarını görmezlikten gelmeyin, dürüst olun, ama onları eleştirmeyin. Çocuklar kendilerindeki eksiklikleri ve kusurları kabullenmelidir. Bunun yanı sıra iyi ve kuvvetli oldukları yanları ile gurur duyabilmelidirler.
Çocuğunuza kendisine has yeteneklerini ortaya çıkartmasında yardımcı olun Çocuklar birbirlerinden farklıdır.
Her çocuğun farklı özellikleri ve yetenekleri vardır. Hepsinin başarılı olduğu alanlar değişiktir. Çocuklarınıza kendi ilgi alanları ve yetenekleri doğrultusunda faaliyetlere katılma imkanı sağlayarak onların araştırmaları ve yeni şeyler keşfetmeleri için destekleyin. Böylece kendilerinde var olan yeteneklerin ortaya çıkmasını sağlayarak kendilerine güven duymalarını sağlamış olursunuz.
Yaptıkları ve ilgilendikleri şeylerin sizin için ne kadar önemli ve değerli olduğunu gösterin.
Katıldıkları faaliyetleri ve ilgilendikleri şeyleri sorun, okulda katıldıkları faaliyetlerin gösterilerine gidin. İlgilendiği şeylerle ilgili okuduğunuz bir yazı ya da resmi onunla paylaşın.
Evinizde herkesin birbirine güveneceği bir ortam oluşturun.
Duygularını, düşüncelerini, sevgisini, başarı ya da başarısızlıklarını, hayal kırıklıklarını aile fertleriyle rahatça paylaşabilen çocuklar özgüvenli olurlar. “Söylediğin kadar da kötü değilmiş” ya da “Geçer canım merak etme” şeklinde cevap verme yerine, onların duygu ve düşüncelerini ciddiye alın.
Çocuğunuza kendi davranışlarınızla örnek olduğunuzu unutmayın.
Çocuklarınıza, onlarda görmek istemediğiniz davranışlarda bulunmayın. Unutmayın çocuklar size sizin onlara davrandığınız gibi davranacaklardır. Sinirlenip onlara bağırdığınızda, kızınca bağırmanın normal olduğu mesajını verirsiniz.
Beklentileriniz çocuğunuzun seviyesinde olsun, onu aşacak beklentilerden kaçının.
Her çocuğun farklı yapabilme kapasitesi ve seviyesi vardır. Çocuğunuzun birşeyi yapamayacağını bildiğiniz halde bunu ondan bekleyip sonunda hayal kırıklığı yaratmayın. Ulaşabilecekleri hedefler amaçlayıp başarılı olmalarını sağlayın.
Çocuklarınıza sorumluluklar verin Kendisine güvenilip sorumluluk verilen çocuklar kendilerini yararlı ve önemli hissederler.
Sadece çok özel yetenek ya da başarılarına değil herşeyine değer verdiğinizi ve taktir ettiğinizi belirtin.
Küçük bile olsa yaptığı güzel birşey ya da davranışı için onu övün ve bunun ne kadar önemli olduğunu belirtin.
Ne yaparlarsa yapsınlar onları bağışlayın ve sevgi ile emniyette olduklarını hissettirin.
Çocuklarınızı disiplin edin ama bunu hiç bir zaman sinirle ve katı kurallarla yapmayın. Onları disiplin etmeniz katı kurallarla katı cezalar verme şeklinde olmasın. Çocuklar adaletsiz davrandığınızda bunu çok iyi bilirler. Onların güvenini sarsmayın.
Birlikte vakit geçirin. Ortak yapacağınız faaliyetler bulup birlikte zaman geçirin.
Onların özgüvenlerini sağlayacak sözlerde bulunun
“Yardımların çok işime yaradı, teşekkür ederim” ya da ” Bak bu aklıma gelmemişti bu konudaki fikrini çok beğendim” gibi sözlerle onların katkılarına değer verdiğinizi gösterin.
Çocuğunuzla ilgili problemleri onu suçlamadan ya da onun karakterini eleştirmeden tartışın.
Çocuklar kendileri ile ilgili problemlerde kendilerine saldırılıp eleştirilmeden konuşulduğunda bu problemi çözmek için çaba sarf ederler. Onun karakterine değil yaptığı şeye hitap ederek konuşun.

Parayla satın alamayacağınız, durup bekleyerek ulaşamayacağınız bir duygu: ÖZ GÜVEN

Kaynak ve Yazarlar: Alaaddin DEBGİCİ (Psikolojik Danışman)

Pirlent Narin (Emekli ev hanımı ve Anne)

H.Levent Narin (Mimar Eğitmen ve Baba)

Kitap tavsiye: ÖZ GÜVEN

Yazar: Patrick Fanning , Matthew Mckay

Çeviri: Fatoş Gaye Atay

Sayfa Sayısı: 366

Baskı Yılı: 2005

Dili: Türkçe
Yayınevi:
Arkadaş Yayıncılık

ÇOCUKTA ÖZ GÜVEN EKSİKLİĞİNİN BELİRTİLERİ

ÖZ GÜVEN 4

Çocukta Öz güven Eksikliğinin Belirtileri

Öz güven eksikliği okulda ve yaşamın diğer alanlarında kendini çeşitli şekillerde belli etmektedir. Kendine güveni eksik bireyler duygusal, sosyal ve akademik konularda zorluklar yaşamaktadırlar. Okulda çekingen veya zorba davranan, duygusal olarak aşırı kırılgan ve hassas olan, yeni deneyimlere kapalı olan çocukların genellikle öz güven problemleri vardır. Bu davranışlara öğretmenlerin, kızarak, cezalandırarak, aşağılayarak veya dalga geçerek karşılık vermesi öz güven eksikliğini perçinlemektedir.
Aşağıda çocuğun öz güveninin zayıf düzeyde olduğunu gösteren davranışlara örnek gösterilmiştir.

Çocuklarda Öz Güvenin Zayıf Olduğunu Gösteren İşaretler:

  • Aşırı Kontrol Göstergesi Aşırı Kontrolsüzlük Göstergesi
  • Utangaç ve içine kapanık
  • Yeni aktivitelere girmekte isteksiz
  • Anne ve babaya bağımlı
  • Başka çocuklarla kaynaşmakta sıkıntı çeken
  • Yeni durumlarla karşılaştığında ürkek davranan
  • Davranışlarının olumlu biçimde düzeltilmesinden bile hemen incinen
  • Davranışlarının olumlu biçimde düzeltilmesinden rahatsız olan
  • Kendini aşağı görme alışkanlığı edinmiş
  • Hayallerinde yanlış yapmaktan ve başarısızlıktan çok korkma
  • Daima insanları memnun etme çabası içinde olma
  • Saldırgan ve zorba
  • Düzenli aralıklarla sinir krizi geçiren
  • Düzenli olarak okuldan kaçan
  • İşbirliğine yanaşmayan
  • Sık sık yardım almak isteyen
  • Sürekli sevilip sevilmediğini soran
  • Anne ve babasını hoş görmeyeceğini bile bile derslerini ihmal eden
  • Kendi hataları için başkalarını suçlayan
  • Görevlerini yerine getirirken özensiz davranan
  • Herkesten üstünmüş gibi davranan
  • Yalan söyleyen
  • Kendinse ve başkasına ait eşyaları hor kullanan

Görüldüğü gibi özgüveni düşük olan çocuklar aşırı kontrollü veya aşırı kontrolsüz davranmaktadırlar. Burada önemli olan aşırı kontrolsüz davranışlar hemen dikkat çekerken, aşırı kontrollü davranışların anne baba ve çevreyi rahatsız etmediği için bir problem olarak görülmemesidir. Oysa her iki davranış örneğini gösteren çocuklarda ciddi oranda öz güven eksikliği yaşamaktadırlar.

Çocuk nasıl bir ortamda kendisini değerli hisseder?

Çocuğun kendisini değerli hissetmesinde rol oynayan etkenler daha ilk yaşlardan, çocukların kendilerine yönelik iyi duygular geliştirmeleri, hayatlarındaki önemli insanlar (anne-baba, öğretmen ve diğer büyükleri, ilerleyen yaşlarda arkadaşları) tarafından nasıl değerlendirildiklerine bağlıdır.
Büyükleri tarafından sevgi gören, gereksinim duyduğunda beklediği yakınlık ve ilgiyi bulan, fikirlerine değer verilen ve önemsenen, güven duyulan ve sorumluluklar verilen, iyi yaptığı şeyler için övülen, gurur duyulan, yaptıklarında hataya yer verilen ve olduğu gibi kabul edilen çocuğun kendisine özgüveni olur.
Buna karşılık sevildiğini, önemsendiğini hissetmeyen, beklediği yakınlık ve ilgiyi göremeyen, sürekli eleştirilen ve olduğu gibi kabul edilmeyen çocuk kendisini değerli hissetmez ve özgüveni olmaz. Kendisini değerli görmeyen (özgüveni olmayan) çocuk yaşadığı aile, çevre, okul ve toplum içinde problemlere sebep olur.

Devamı: ÖZ GÜVEN 5

ÇOCUKTA ÖZ GÜVEN

ÖZGÜVEN 3

ÇOCUKTA ÖZ GÜVEN

Çocukların özgüven kazanmasında aile yaşamının, ana-baba tutumlarının ve arkadaş çevresinin çok önemli bir rolü vardır. Çünkü çocuk kendisine ilişkin olumlu bir benlik algısı edinmesini çevresinden aldığı tepkiler doğrultusunda gerçekleştirir.
Çocuğun özgüveninin gelişip gelişmesinde ailenin görünen yüzünden ziyade görünmeyen tarafı etkilidir. Bunun için her aile kendi değer sisteminin farkında olmalı ve bunu çocuğa açıklamalıdır. Böylece çocuklar neyin “doğru” neyin “yanlış” olduğuna kendileri inanarak karar vereceklerdir.
Çocuk toplum içerisinde bazen haksızlıklara ve istismara uğrar. Bundan kaynaklanan özgüven eksikliği yaşarlar. Bu yüzden çocuğun gelişimini etkileyen en önemli şey sevilip sevilmeme duygusudur. Anne ve babası tarafından sevilen bir çocuk kendisini sevmeyi öğrenir.
Çocuk Açısından Düşünürsek; Özgüven; bir çocuğun kendisine yönelik iyi duygular geliştirmesi sonucu kendisini iyi hissetmesi demektir. Başka bir deyişle kendisi olmaktan memnun olması ve bunun sonucu kendisi ve çevresiyle barışık olması demektir.
Araştırmacılar, birbirlerini tamamlayan iki çeşit özgüvenden bahsetmektedirler. Bunlardan birincisi iç, diğeri dış özgüvendir. İç özgüven, kendimizden memnun ve kendimizle barışık olduğumuza dair inancımız ve bu konuda hissettiklerimizdir. Dış özgüven ise dışarıya kendimizden emin olduğumuz seklinde verdiğimiz görüntü ve davranışlardır.

1- İÇ ÖZ GÜVEN

a) Kendini Sevme: Kendini seven çocuklar hem duygusal hem fiziksel gereksinimlerine değer verirler. Kendi ihtiyaçlarını başkalarınınkilerle eşit olarak değerlendirirler. İstedikleri şeyleri elde etme konusunda suçluluk duymazlar. İhtiyaçlarının karşılanmasını hakları olarak görürler. Övgü almayı ve ödüllendirilmeyi açık açık talep ederler. Başkalarının kendileri ile ilgilenmesinden ve kendileri için bir şeyler yapmasından çok hoşlanırlar. İyi nitelikleriyle gururlanır ve bu niteliklerinden daima yararlanırlar. Başkalarını, mutluluklarını ve yaşamlarını sabote edecek şeylerden kaçınırlar.
b) Kendini Tanıma: Kendini tanıyan çocuklar güçlü ve zayıf yönlerinin farkındadırlar. Hiçbir zaman kalabalığın içinde kaybolmazlar. Kendi değerlerini bilirler. Kendilerine uygun arkadaşlar bulurlar. Başkalarının görüşlerine açıktırlar ve eleştirildiklerinde hemen savunmaya geçmezler. Eksik yönlerini geliştirme ve değiştirme özellikleri vardır. Yapıcı olacağına inanırlarsa yardim almaya açıktırlar.
c) Kendine Açık Hedefler Koyma: Kendilerine başarabilecekleri hedefler belirlerler. Bunları başarmak içinde başkalarına bağımlı olmazlar. Yeterince motive oldukları için başkalarına kıyasla hedefleri gerçekleştirmede daha istekli ve enerjiktirler. Tutarlı davranırlar çünkü hedef belirlerken en ayrıntılı noktaları önceden tahmin edebilirler. Özeleştiriyi öğrenmişlerdir. Kendi ilerlemelerini kontrol edebilirler. Kolay karar verebilirler.
d) Pozitif Düşünme: Pozitif düşünen çocuklar iyi deneyimler yasama ve bunlardan iyi sonuçlar elde etme konusunda umutları vardır. İnsanlar hakkındaki düşünceleri genellikle olumludur. Her sorunun bir çözümü olacağına inanırlar. Geleceğin geçmişten daima daha iyi olacağına inanırlar. Yaşamlarındaki değişikliklere çabuk uyum sağlarlar. Değişikliklerin insani ilerletip geliştireceğine inanırlar.

2- DIŞ ÖZ GÜVEN

a) İletişim: İletişim konusunda beceriler kazanmış olan bir çocuk başkalarını anlayışla, sakin ve dikkatle dinleyebilir. Her yastan ve her kesimden insanla konuşacak bir şeyler bulabilirler. Yüzeysel konulardan, daha derin sohbetlere ne zaman, nasıl geçeceklerini bilirler. Başkalarının sözsüz ifadelerinden ve beden dilinden anlarlar. Utanıp sıkılmadan toplum önünde konuşurlar.
b) Kendini İyi İfade Edebilme: Kendini iyi ifade eden çocuklar, dolaysız yoldan ve açıkça gereksinimlerini söylerler. Kendilerinin ve başkalarının haklarını korurlar. Teşvik etmeyi bilirler ve karşısındakinin de kendisini teşvik etmesini isterler. Övgüyü kabul ederler, başkasını övebilirler. Gerektiğinde etkin bir şekilde şikayet ve mücadele ederler.
c) Duygularını Kontrol Edebilme: Duyguları ile başa çıkabilen çocuklar duygularının esiri olmazlar. Beklenmedik davranışlar göstermezler. Korkuları ve endişeleri ile başa çıkabildikleri için riskleri göze alabilirler. Mutsuzluklarının kendilerini sürekli engellemesine izin vermedikleri için sıkıntılı dönemlerini kısa sürede atlatabilirler. Anlaşmazlık olduğunda kendilerini iyi savunurlar. Kıskançlık, öfke gibi doğal olan duyguları yaşadıklarında suçluluğa kapılmazlar. İlişkilerinde neşe, sevgi ve mutluluk ararlar. Kimseye körü körüne kapılmazlar
Özgüven Eksikliğinde Ailenin Etkisi
Çocukların özgüven eksikliği yaşamalarının başında koruyucu anne-baba tutumları gelir. Anne babalar çocuklarına karşı aşırı himayeci davranarak onları koruduklarını düşünürler. Bunun tam terside olmaktadır. Çocuklarını aşırı sevgi ve ilgiye boğan annelerde çocukları bir zorluk yaşamasın diye her türlü işi kendileri yaparlar. Bu her nekadar iyi niyetle yapılan bir davranışsa da hatalıdır. Çünkü çocuk kendisinin yapması gereken şeyleri anne babası yapaya devam ettiği sürece sorumluluk alamayan, anne ve babasına bağımlı, problem çözme becerisi gelişmemiş yani özgüven eksikliği duyan bir birey olarak büyür.
Oysa çocuğu küçük yaşlardan itibaren kendi yaşamını kontrol edebilir, davranışlarının ve hayatının sorumluluklarını alabilir şekilde yetiştirmek gerekir. Bunun için ona küçük bile olsa sorumluluk alabileceği görevler verilmeli bunları başardığında da takdir edilmelidir. Özellikle ilköğretim çağında çocuk kendisinin artık sorumluluk alabileceğine inanır. O artık büyümüştür. Bu dönemde çocuğa bir şeyleri başarabileceği imajı verilmezse çocuğun kendisine olan güveni giderek azalacak ve yerini tam bir özgüven eksikliğine bırakacaktır. İleriki yaşamında da ayakları üzerinde duramaması gayet doğaldır.
Ailenin çocuğun özgüven eksikliği duymasına sebep olan diğer bir yanlış davranışı da aşırı mükemmeliyetçi anne babaların çocuğa karşı yaptıkları eleştirinin dozunu kaçırmalarıdır. Sürekli olarak çocuğu aptal yerine koymaları, “sen zaten yapamazsın”, “senden de bu beklenirdi”, “sana verdiğimiz emeğe yazıklar olsun” şeklinde söylenmeleri ya da hesap sormaları yani çocuk yanlış yapınca onun kişiliğini eleştirmek çok büyük bir hata ve özgüven yıkıcı bir davranıştır. Hata yapmışsa bile onu ailece eleştirmek yerine bir anne ya da baba olarak onu karşınıza alıp konuşmanız daha etkili olacaktır. Önemsendiğini hissedecek ve sizi onu önemsediğiniz için sevecektir. Buda da kendisi için kötü şeyler istemeyeceğinizi düşünmesine neden olur ve önerdiğiniz şeyleri mutlaka düşünecektir.
Çocuklara karşı yapılan ve hepimizin de sıklıkla düştüğü diğer bir hata kendi çocuğumuzu komşunun çocuğuyla kıyaslamaktır. Bu şekilde davranmak çocuğu bir yarış atı gibi görmektir. Oysa çocuğu kendisiyle yarışır bir hale getirmek gerekir. Çocuğun başarıya doğru attığı her adım kendisi için olmalıdır. Komşunun çocuğunu geçmek için değil.
Sonuç olarak ailelerin sergiledikleri hatalı durumlar sonucunda özgüvenden yoksun bırakılmış çocuklar sürekli kendilerini ailelerine kanıtlama ihtiyacı hissederler. Bunun için yanlış arkadaş grubuna dahil olur ve okuldan kaçarlar. Çocuğunuz sizin yanınızda kendisini yetersiz hissediyorsa sorunu onda değil kendinizde ve aile sisteminizde aramanız gerekir.

Devamı: ÖZ GÜVEN4

SAĞLIKLI ÖZ GÜVEN DÜŞÜK ÖZ GÜVEN

ÖZGÜVEN 2

Şimdi bu farklara bir bakalım;

SAĞLIKLI ÖZ GÜVEN DÜŞÜK ÖZ GÜVEN

Başarılarından dolayı takdir edilmiş Olumsuz eleştirilere maruz kalmış İletişim kurulmuş ve aktif bir şekilde dinlenilmiş, sorunlarıyla ilgilenilmiş Azarlanmış, dayak yemiş Saygı görmüş, kişiliğine değer verilmiş Aşağılanmış, horlanmış, küçük görülmüş Yapabilecekleri doğrultusunda beklentiler güdülmüş Her zaman mükemmel olması beklenilmiş Katıldığı spor faaliyetlerinde ya da okulda başarılı olmuş Spor faaliyetlerinde ya da okulda başarısız olmuş Güvenilir arkadaşlara sahip olmuş Arkadaş çevresi tarafından alay edilmiş

Öz Güven Eksikliği Nasıl Oluşur;

Aşağılık duygusu, umutsuzluk gibi duyguları, genellikle evde, okulda veya işte yaşadığımız kimi olumsuz yaşam deneyimlerinden sonra ortaya çıkar. Sonuç olarak, kendiniz hakkında olumsuz düşünmeye başlarsınız. Bu gibi nedenlere aşağıdakileri de ekleyebiliriz;

· Aileden birini veya yakın bir arkadaşı kaybetmek.
· Başarısızlık, hayal kırıklığı gibi olumsuz olayları bir deneyim gibi algılamaktansa, bunların üzerinde fazla durmak.
· Kendini veya yeteneklerini çok acımasız bir şekilde eleştirmek.
· Olayların sonuçlarını, gerçekte olduklarından daha kötü bir şekilde değerlendirmek.
· Ailenizin ve arkadaşlarınızın, sizinle ilgili istek ve beklentilerini karşılayabilmek için hissettiğini baskının kendi kimliğinizi geliştirmenize ve kendinize ait kararlar almanıza mani olması.
· Gerçekçi olmayan hedefler belirleme.
· Başarısız olunacağı korkusu.
· “Zararlı” diye tabir edebileceğimiz tipteki varsayımlarımıza pirim vermek öz-güvenimiz ve öz-değerimiz bakımından “yıkıcı” hatta “yok edici” düşünce yapıları geliştirmemize sebep olur.

Bu tarz yıkıcı düşünce yapılarından bazıları şöyle sıralanabilir:

– Olmuşken en iyisi olsun…
– Bu bardağın yarısı boş…
– Yenilmek ölmekten beter…
– Ben kötüyüm/başarısızım/yetersizim…
– Herşey kusursuz olmalı…
– Herşeyin bir kuralı var…
– Ben her zaman haksızım…
– İltifat ediyorsun, gerçekten de öyle miyim!?
– Oldu bir kere, artık düzelmez…

Dikkat ederseniz özgüven eksikliği yaşamamızın nedenlerinin çevreden ve kendi algılarımızdan olduğunu fark edebiliriz. Kendimize ilişkin değer yargılarımız biz hiç fark etmesek de çevremizin bize verdiği geri dönütler sayesinde olmaktadır. Bu süreç ilerledikçe biz bile kendimize herhangi bir konuda güvenmemeye başlarız.
Özgüvenimiz Sağlamak ve Artırmak İçin Neler Yapabiliriz?

– Güçlü yönlerimizi belirlemek ve onların üstünde daha çok durmak denediğimiz her yeni şey için kendinize şans tanımalıyız. Önemli olan aldığımız kararı gerçekleştirmek için harcadığımız çabalardır. Bu yüzden kendimizi takdir etmeyi bilmeliyiz.
– Risk almak: Asıl olan kazanmak yahut kaybetmek değil! Ancak bu şekilde yeni fırsatlarla karşılaşabiliriz ve kendimizi olduğumuz gibi kabul edebiliriz. Aksi taktirde, her fırsat açılmamış bir kutu olarak içimizde kalacak; dolayısıyla doğrudan başarısızlıkla sonuçlanıp, kişisel gelişimimizi engelleyecektir.
– İç konuşma yapmak: İç konuşma yaparak olumsuz varsayımlarımızla başa çıkabiliriz. Kendimize haksızlık ettiğimiz bu durumlarda, “dur bakalım, o kadar da değil” diyerek daha olumlu varsayımlar üretmeliyiz.
– Kişisel değerlendirme yapmak: Kendimizi her şeyden ve herkesten bağımsız olarak değerlendirebilmeliyiz. Elbette ki insanların yorumları kendimize ilişkin algılarımızın şekillenmesinde etkili olacaktır. Fakat onlar bizim yapabileceklerimizin sınırlarının neler olduğunu bilemezler.
– Bir şey başardığınızda kendinizle gurur duyun ve kendinizi ödüllendirin
– Gerçekçi hedefler belirleyin ve hedeflerinize ulaşmak için çalışın
– Başkalarını haklarını ihmal etmeden kendi haklarınızı ve fikirlerinizi savunun.Sizin için makul olmayan her şeye “hayır” deme hakkınız olduğunu unutmayın.

Özgüven hayatımız boyunca beraber olduğumuz insanlar ve yaşadığımız olaylarla gelişir. Bu konuda çocukluk çağında yaşanan deneyimler temel özgüvenimizin şekillenmesi bakımından büyük önem taşır. Çünkü yukarıda da değindiğimiz gibi “özgüven” nin tohumları çocukluk döneminde atılır.

Devamı: ÖZ GÜVEN3

ÖZ GÜVEN NEDİR?

ÖZ GÜVEN 1:

“Özgüven” kavramını birçoğumuz duymuşuzdur. Yetişkinlerin veya çocukların davranışlarının altında yatan nedenler arasında özgüven Eksikliği’nin olduğunu herhalde biliyoruzdur. Özgüveni ele alırken iki aşama üzerinde durulabilir. Bunlardan ilki her bireyin özgüvenini sağlamak için yapması gerekenler diğeri ise özgüven eksikliğinin temellerinin atıldığı çocukluk çağında anne ve babalar olarak dikkat etmemiz gereken hususlardır.

ÖZ GÜVEN NEDİR?

Öz güven kişinin hayatıyla ilgili aldığı kararları gerçekleştirebilmesi için kişiye cesaret veren bir güçtür. Özgüven bir insanın mutlu ve başarılı bir hayat sürmesi için ihtiyaç duyduğu bir kişilik öğesidir.

Tanımlayacak olursak; Öz güven; kişinin kendine yönelik olumlu yargılarının olması, kendini ve olayları kontrol edebileceği inancı, kendini sevmesi, yeterli olduğunu düşünmesi ve değerinin farkına varması, kendisiyle barışık olması, kendini olduğu gibi kabul etmesi, kendisini tanıması gibi durumlarla ilgili bir kavramdır.

Yani Öz güven; kendimiz ve yeteneklerimiz hakkında pozitif ve gerçekçi bir anlayışa sahip olduğumuz anlamına gelmektedir. Diğer taraftan, özgüven eksikliği ise; kendinden şüphe duymak, pasiflik, boyun eğme, aşırı uyum gösterme, yalnızlık, eleştirilere karşı hassas olma, güvensizlik, depresyon, aşağılık duygusu ve sevilmediğini hissetme gibi kavramlarla tanımlanabilir.

Öz güveni yetersiz kişiler kendilerine güvenmedikleri için sorumluluk almaktan çekinirler, yapamayacaklarını düşündükleri için kendilerine verilen görevlerden çeşitli bahanelerle kaçmaya çalışırlar. Bunu yapamasalar bile geçen süreci çok kaygılı ve gergin yaşarlar. Özgüveni yüksek olan bir bireyse kendi yeteneklerine güvenir. Hayatını kendi istekleri doğrultusunda kontrol edebileceğine ve gerçekçi hedefler belirleyebildiği müddetçe bu hedeflere ulaşabilmenin mümkün olduğuna inanır.

Sağlıklı öz güven geliştirebilmiş bir birey ile özgüveni düşük bir bireyin yaşamış oldukları çocukluk deneyimleri arasında farklar gözlenmiştir.

Devamı: ÖZ GÜVEN 2

Her şeyin en mühim noktası, başlangıcıdır.

Yeni bir elbiseyi ilk giydiğiniz zaman onu özenle kullanmaya, kirletip lekelememeğe ne kadar gayret edersiniz!

Okulda yepyeni, bembeyaz, kaliteli ve güzel bir deftere ilk başladığınızda ne kadar rahatlık ve ferahlık duyarsınız! Artık bu tertemiz defteri dikkatle korur, üstünü kaplayıp etiketler, ilk sayfasını süsleyip bezer, sayfaları örselememeğe, yırtmamağa, kirletmemeğe itina eder, yazıları güzel yazar, başlıklarda renkli kalem kullanır, yanlış yazmamaya, yazıp yazıp silmemeğe kenarları uçları kıvırıp, kırıştırmamağa çalışırsınız.
Çok şükür ki hayatımızda da böyle yeni yeni dönemler, mutlu mutlu başlangıçlar olur; âzâlar da ferahlar, tazelenir, şevklenir, canlanır. Onlar bizim yaşamımıza çeki düzen vermede ne iyi fırsatlardır! Biz, onları, daha önce düştüğümüz yanılgılardan kurtulmaya, ters tutumları bırakmağa, tecrübelerimize dayanan yeni atılımlar uygulamaga vesile kılmalıyız.

Bu günlerde sizler ve ben böyle güzel başlangıç yaşamaktayız.